Zor zamanlardan geçiyoruz!
Zor zamanlardan geçiyoruz!

Zor zamanlardan geçiyoruz!

Sizler de zaman zaman bunalmış, çaresiz, yılmış, kafası karışmış ama otomatiğe bağlı yaşadığını hissedenlerimizden misiniz? Yalnız değilsiniz! Hem ülkemizde hem de dünyanın genelinde yaşanan bunca hızlı ve medya sayesinde de olumsuz taraflarını çokça duyduğumuz, haberini aldığımız ya da bizzat deneyimlediğimiz olaylar, olgular ve durumlar içerisinde hepimiz etkileniyoruz. Bilerek, bilmeyerek, farkında olalım ya da olmayalım! Etkilenmelerimiz de genellikle olumsuz oluyor. Bizler, hepimiz, dünyanın üzerinde veya içlerinde olup bitenle hücrelerimizin her bir molekülüne kadar bağlıyız, bağlantılıyız. O yüzden Avustralya’nın devesi, koalasının acısı da bizi derinden etkiliyor… Çığ altında kalan insanlarımız, bir yerlerde belki de hiç sorgulamadığı-bilemediği-anlayamadığı sebeplerden ölen insanlarımız da başka topraklardaki insanları (aslında tüm dünya yaşayanlarını) derinden sarsıyor, düşündürüyor, çaresiz hissettiriyor 🙁

Şimdi derin bir nefes alın ve hatırlayın! Bir yerlerde bebeler doğuyor, bazıları yeni yürümeye başlıyor, bazı insanlar uğraştıkları şey her ne ise kendilerince başarıyı, hayatı geliştirecek ve iyileştirecek veya zenginleştirip rahatlatacak buluşları gerçekleştiriyor, yaratıyor veya yaşıyor… Bir yerlerde sakin bir kıyıya sakin bir denizin huzurlu dalgası vuruyor, bir yerlerde arılar hala çiçeklerin peşinde, bir yerde bir insan bir yaban hayvanını düştüğü çukurdan-tuzaktan kurtarıyor, bir yerde bir nine torununa bir kar beresi örüyor, Everest rüzgarlarını ağırlıyor, karlar en soğuklarda tozuyor, yağmurlar tohum ekenleri de güldürüyor, güneş her sabah doğuyor… Doğa kendi hayat dolu devinimini sürdürüyor 🙂 Haberimiz olsa da olmasa da!

Bireysel sorunları ile ilgili çalıştığımız danışanlarımda, Jung’un deyimiyle kollektif bilinçdışı etkilerini de açıkça ve derinde sıklıkla görmeye başladım. Bir yandan iyi çünkü ortaya çıkmaları şifalanmaları için önemli… Bir yandan da zorlayıcı çünkü kolayca adı konamayan, tanımlanamayan, insan canlısının ruhsal gelişiminde önemli kriz anları olarak yaşanıyor!

Sade ve basit bir önerim var 🙂 : Bütün enerjinizi kendinize odaklayın, her ne yapıyorsanız bütün dikkatiniz onda olsun, bedeninizle-düşüncenizle-ruhunuzla o anda her nerede iseniz, ne yapıyor veya neye tanık oluyorsanız ona odaklanın. Böylece öncelikle başkalarının yaşantısına (özellikle sanal ortamda paylaşılan her tür eylem bildirir mesaj-resim, TV programları vb.) enerjinizi harcamaktan kurtulur, enerjinizi kendiniz bir şeyler yaratmaya ayırabilirsiniz. İzleyici değil yaratan olabilmeye fırsatınız olur. Bunu yapabildiğinizi gördüğünüzde, dünya üzerindeki 8 milyar insan nüfusunun da bunu yapabileceğini fark eder, onların da sizin gibi kendi enerjisine odaklanabileceğini, böylece neyin iyi geleceğini veya gelmeyeceğini ayırt edebileceklerini fark edebilirsiniz. Yani “benim yaşam sorumluluğum bana, herkesinki de kendine” diyebilirsiniz. Burada “ben işime bakarım, bana ne dünyanın geri kalanından” düşüncesinden söz etmiyorum. Bunu belki de en iyi şu deyiş-dilek-dua anlatabilir 🙂 : ” Tanrım değiştirebileceğim şeyler için cesaret, değiştiremeyeceğim şeyler için sabır ve ikisi arasındaki farkı anlamak için de akıl ver”. Elbette önceki satırlarda hatırlayabildiğiniz yaşama dair ve canlı, sevgi dolu, mutluluk veren anları hatırlamak da bize devam etme gücü verebilir.

Sevgiyle, sağlıcakla ve yaşama sevinciyle kalın.

 

 

 

 

 

Bir yanıt yazın