Böyle derken bencil-aç gözlü-önce ben hırsıyla hareket edelim ve sadece kendimizi düşünelim demiyorum. Ama hayatın içinden gelen haberlere, gelişmelere, olay ve durumlara bakarken hissettiğimiz öfkeler, acımalar, pişmanlıklar, kızgınlıklar, kırgınlıklar, üzüntüler vs. var ya hani… İşte onlara çok kapıldığımızda, kendimizi çaresiz-eli ayağı bağlanmış-dili lal olmuş halimizi fark edip, doğrudan kendimize ve kendi yaşadığımız hayata odaklanabilir miyiz? Bakalım bizim hayatımızın içinde enerji hırsızları kim veya biz kimin enerjisini çalıyoruz (bu enerji tanımı para, emek, ilgi, sevgi, güven, acıma vb. olabilir)? Hani biliriz ya uçaklarda oksijen maskesi acil durum anında önce bize sonra çocuklara takılsın istenir. Sebebi, çocuğa yardımcı olabilmek için büyüğün sağ ve sağlam olması gerekliliğidir. Evet hayat da sadece bir uçak yolculuğu değil. Yine de gerçekten de biz kendimizi iyi hissetmiyorsak, güçlü, güvenli, umutlu vb. değilsek, çevremize nasıl bir yararımız dokunabilir? Hep acılara, şiddete, kavgaya, tartışmalara odaklanmak, eğer bunlara karşı düşmanca ya da yıkıcı değil de yapıcı-onarıcı-sürdürülebilir eylemlere dönüşmüyorsa, yalnızca bir enerji sarfiyatından ibaret kalıyor. Hem de çok sinsice bir şekilde bizi ne yazık ki iyi hissettiriyor. Dışarıdaki akılsız-beceriksiz-kötü-hırsız-soyguncu-kavgacı-talancı-sahtekar “öteki” sayesinde biz kendimizi daha temiz, iyi, adil, akil, masum insan olarak algılayabiliyoruz. O yüzden bu “ötekileştirme” kavramı yalnızca ırkçı, ayırımcı, cinsiyetçi vb. söylemlere değil, aslında kendimizden uzak gördüğümüz her şeye ve herkese yayılıyor sanki. Hep bir “öteki” yaratıyoruz ki, biz hep masum-temiz-iyi insan olarak kalabilelim. Bununla ilgili olarak felsefede neler yazılmışa önce Giorgio Agamben ile bakın derim. Ben ise durumun felsefesinde değilim açıkçası. Ama gerçekten de yetti bu eziklik-acınasılık-yoksunluk-mağduriyet ve mazlumluk sahneleri ve üzerine düşündüklerimiz. Bizi her geçen gün daha da güçsüzleştiren, neredeyse hipnoz altında çaresizlik duygusuyla baş başa bırakan bakış açımızı değiştirsek diyorum. Bir zahmet kendi hayatımıza bakıp, eşimizle-çocuğumuzla-büyüklerimizle-çevremizle ilişkimizde neleri iyileştirebiliriz, güzelleştirebiliriz, kendimizden bu hayatta var olduğumuz için hoşnut olma haline nasıl gelebiliriz? Buna kafa yormak bana daha kolay geliyor. Bunu hepimizin yapabildiğini düşündüğümüzde, hoşnutluk halinin dünyayı nasıl bir yer yapacağını hayal edebiliyor muyuz? Böylece hem “ben” hem de diğerleri insan olmanın onuruyla yaşayabilir mi? Neden yaşadığımız sistemde sürekli olarak yardıma muhtaç insan, şiddetten korunması gereken insan, sürekli olarak korumamız gereken bir çevre vb. yaratıyoruz? Yaşayan tüm varlıklar için bu sorum. Neden hayatımıza neşeyi, sevinci, eğlenceyi suçluluk duymaksızın özgürce sokamıyoruz? Biraz bunlar üzerinde düşünelim derim.
Duyarlılığınız yüksek, neşeniz bol olsun. Sevgiyle kalın.