Sistemler, sistem diyalogları, “Topluluk – Ben İlişkisi”…
Sistemler, sistem diyalogları, “Topluluk – Ben İlişkisi”…

Sistemler, sistem diyalogları, “Topluluk – Ben İlişkisi”…

Hepimiz birer sistemiz! Yaşam denilen kaotik sistem içerisinde, sürekli hareketle birleşip-ayrışan ve hala bütün kalmaya devam eden (ya da bütünde kalmaya devam eden) sistemin içerisinde sistemleriz… “Ben” diye tanımladığımız şey; kendimiz ve kendimiz üzerinden algılayıp tanımladığımız her şeyi ve bu her şeyle kurduğumuz bağı temsil eder. Buna bedenimiz, düşüncelerimiz, duygularımız, içgüdülerimiz, sezgilerimiz ve yaşanmışlıklarımızın bizde bıraktığı etkiler de dahildir.

“Ben” fiziksel bir varlık değil, fizikseli de kapsayan ve tüm varoluşu algılayıp, tanımlamaya çalışan bir sistemdir bence. Sorun şu ki; bu devasa sistemi bir küçücük ego tanımlı Ben’e indirgeyip, öyle yaşıyoruz dünya üzerinde…Bir de geniş kapsamdan bakmayı deneyelim. Çünkü hem biriktiğini hissettiğimiz kendi kişisel gerginliklerimiz, hem de dünya üzerindeki toplumsal gerginlikler, bize küçücük sınırlı ego tanımlı Ben’lerimiz yerine, genişleyen – kapsayan – görünür veya görünmez karşılıklı bağları içeren – bu bağları fark ettiğimizde bizimle iletişimde olduğunu anladığımız sistem kavramından bakmamızı söylüyor. Bencillikten değil, sayısız sistemlerin içinde bizim de bir sistem olduğunun bilincine ulaşmamızı ve buradan hareket etmemizi söylüyor. Dolayısıyla da tek tek bireysel çaba veya yeri geldiğinde debelenmeler yerine, bir araya gelinebileceğini, örgütlenilebileceğini, örgüt sözcüğü hoşumuza gitmezse 🙂 topluluklaşabileceğimizi söylüyor. Böylece kendimizi sayısız sistemlerle ilişkide, sayısız sistemlere bağlı ve sayısız sistemleri destekler ya da desteklenir durumda hissetmek mümkün. Yani gerçekte aidiyet ihtiyacımızın, güç-iş birliği ihtiyacımızın, kendi bireysel potansiyelimizi de tümüyle gerçekleştirme ihtiyacımızın karşılanması bu şekilde hem mümkün hem de kolay. Doğa-hayat, bir aradalıklara dayalı bir sistem. Yoksa tek hücreli organizmalar düzeyinde kalır ve şimdi trilyonlarca hücreden oluşmuş beden dediğimiz organizma sistemlerine varmamış olacaktık! 🙂

Zaman zaman gruplarla uyguladığım “sistem diyalogları” çalışmalarında önce kendimizi bir sistem olarak görebilmeyi (beden-zihin-ruh birlikteliği), sonra bu sistemimizin diğer sistemlerle ilişkisini (aile-iş-evlilik vb.) ve sonrasında da bu büyük sistemin daha geniş kapsamda dışarısı yani hayatla kurduğu ilişkiyi görebilmemiz mümkün oluyor. Bütün bunların sonucunda kişiler bencilce bir “Ben” düşüncesini fark edip, suya atılmış bir taşın yarattığı halkalar gibi hayata nasıl bir etki kattıklarını, hayattan nasıl etki aldıklarını anlayabiliyorlar. Sınırlarını bilemediğimiz devasa bir bütüne ait olduklarını, hiç de yalnız olmadıklarını, dilerlerse kendi özgür yalnızlık alanlarını da yaratabileceklerini, birlik olmanın gücünü, bütündeki biricik ve “olmazsa olmaz” parça olduklarının farkındalığıyla kendi varoluş güçlerine uyanmayı deneyimliyorlar. Gerçekte bencilliğin ardında güçsüzlüğün saklandığını görüyorlar.

Ne dersiniz? “Ben her şeyi kendim hallederim” ile “sensiz yaşayamam” iki uç arasında yer alan tüm bencillikleri bir kenara bırakıp, birleşerek büyümeyi-genişlemeyi-ferahlamayı-refaha ulaşmayı başarabilir miyiz? Bunu denemeye değer bence.

2021 sayılı sayfaya yazacaklarımız, her birimizin birbirine dokunduğunu, bağlarımızın olduğunu fark ettiğimizde duyduğumuz heyecanı, neşeyi, sevinci, merakı anlatsın hepimize. Sağlıcakla ve sevgiyle kalın.

 

Not: Buradaki görüşler bana ait amma 🙂 , yaşadığım sürece okuyarak-görerek-dinleyerek- deneyimleyerek öğrendiğim kaynaklardan damıtılmıştır. Şükranla 🙂

Bir yanıt yazın