Siz de kendinizi bulunduğunuz ortamda nefes alamıyormuş gibi, nefesiniz daralıyormuş gibi hissediyor musunuz? Peki sık sık ortada görünen bir sebep yokken vücudunuzun çeşitli yerleri veya bütün vücudunuz kaşınıyor mu? Belki bu yazı, vücudunuzda neler olup bittiğini anlamak için size yardımcı olur.
Bazen danışanlarımız fiziksel belirtileri ve adı konamamış rahatsızlıklarıyla ilgili olarak gelirler. Belirtiler bellidir ama tam da teşhis konamamış veya konulan teşhise göre uygulanan tedavi beklenen sonucu vermemiştir.
Yıllardır süren ve çözüm bulunamayan astım atakları veya kronik alerjik reaksiyonlar yüzünden yaşam kaliteleri düşmüştür. Uzun süre ilaç kullanımı da, metabolizmamızda farklı sorunlara yol açabilir. Özellikle nefes daralması yani yeterince nefes alamama hissedenlerin yaşamında uzun süreli ve tekrarlayan korku, ürküntü kaynakları bulunabilir. Örneğin babanın her an nereden patlayacağı belli olmayan öfkesinden korku. Belki sıkı bir tokadın, belki sıkı bir tekmenin her an gelebileceği endişesiyle susup kalmak, her an sözel şiddete maruz kalmak, korkuyla o şiddet anını beklemek… Nefes bile alamayız, alabilsek veremeyiz… Çocuksak, küçük ve güçsüz olduğumuzu biliriz 🙁
Böylesi anlarda nefesimizi tutup bekler, duygusal anlamda olabildiğince duyarsızlaşmaya çalışırız. Ayrıca bazen de “acımadı kiiii” diye korku kaynağımızla alay ederek, onu küçük düşürmeye çalışarak bu tür şiddet içeren durumlarla başa çıkmaya çalışabiliriz… Ancak bazen isyankar, öfkeli, saldırgan da olabiliriz. Bu korkunun kaynağı anne, baba, abi, abla, öğretmen, bizden daha güçlü olduğunu düşündüğümüz herhangi biri olabilir.
Bu korkunun yaşanması, beynimizde solunum sisteminin alarm durumuna hazır olması gerektiğine dair biyolojik programı çalıştırabilir. Hem soluk alma-verme işlevini sağlayan kaslarımız hem de bu organlarımızın dokusu, nefes almamızı kolaylaştırmak için solunum kanallarını genişletirler. Bir kerelik korkuyla nefesimizi tutma haline gelişimiz, çok çabuk bu programı çalıştırır ve korku geçtiğinde doğal çalışma ritmine geri döner. Ancak eğer bu korku hali, az önce verdiğim örnekteki gibi sıklıkla ve dozu belirsiz bir şekilde tekrarlıyorsa, durum astıma yol açabilir.
Astıma kadar giden yolda da; evde o anda pişen yemeğin kokusu, korku kaynağına ait olan kişilerin kokusu, söyledikleri sözler, o sırada dışarıdaki hava durumu – örneğin şimşek çakıp gök gürlemesi, kar yağması, ilkbahar polenlerinin çevrede uçuşması vb. – korku kaynağının üzerindeki giysilerin rengi, tarzı vb. her şey bu anlamda beynimizin program torbasına girer. Ne zaman ve nerede bunlara maruz kalsak, astım tipi tıkanıklık ve öksürük nöbetleri yaşayabiliriz. Şiddetli astım ataklarında kortizonla müdahale, kasları gevşeteceği için hayat kurtarıcı olabilir. Tedavinin yanı sıra solunum yollarımızın biyolojik programını anlamak da, gerçek iyileşmemize destek olacaktır.
Buraya kadar anlatılanları yaşamış olan bir çocuğu düşünün. Kendini ailesinden, okulda yaşanıyorsa arkadaşlarından, okul yöneticilerinden vb. ayrı kalmış, dışlanmış hissediyor olabilir. Bir yandan onların içinde, arasında olmak isterken, diğer yandan da bu birliktelik acı verici olduğu için uzaklaşmak, görünmemek, dışarıda kalmak gibi stratejiler geliştirebilir.
İşte bu ikilem; beynimizde bu ayrılık çatışmasıyla baş etme programına uygun olarak özellikle cildimizde, tıpkı içimizde hissettiğimiz duygusal yakınlığın kaybı gibi bir hücre kaybı yaratır. Bu duygular ortadan kalktığında, birlikte olmak istemediğimiz ortamlardan uzaklaşabildiğimizde ya da birlikte olmak istediğimiz ama bir türlü kabul edilmediğimizi hissettiğimiz ortamlara yeniden girdiğimizde, bu kez beynimiz hücre kaybını telafi eder ve yeni hücrelerin gelişi de vücudumuzda kaşıntı yaratır 🙂 Belki vücudumuzun belli yerlerinde, belki de neredeyse avuç içlerimize ve ayak tabanlarımıza kadar tüm vücudumuzda… Tıpkı cildimizde açılan bir yaranın kabuk bağlarken hissettiğimiz kaşıntısı gibi. Ortada açık bir yara yoktur ama kaşınırız işte 😉 Bu da bize, kendimizi o sırada iyi hissetmiş olduğumuzun ve beynimizin de bunu algılayıp gereğini yaptığının bir ip ucu olsun.
Bütün bunlar neden oluyor, ne yapmam gerekiyor, glutensiz mi beslensem, güneşe çıkmasam mı, daha mı çok su içsem, eve oksijen makinası mı alsam, dağlara mı çıksam, yaşadığım yeri mi değiştirsem diyenlerimiz 🙂 Olan bitene bir de bu açıdan bakabilir ve vücudunuzun size kendinizle ve bilinçaltınızda hissettiklerinizle ilgili verdiği ip uçlarını izleyerek, hayatınızda gereken değişiklikleri yapabilirsiniz 🙂
Kendinize ve bu yaşam deneyiminize şefkatle kalın, hoşça kalın.