Ne olur beni güçlü kıl! Ki; bu acıya dayanabileyim!
Ne olur beni güçlü kıl! Ki; bu acıya dayanabileyim!

Ne olur beni güçlü kıl! Ki; bu acıya dayanabileyim!

Regresyon çalışmalarında rastladığımız vak’aların bir çoğu, kişilerin içinde bulundukları durumda ( iş yerinde, evde, okulda, her hangi bir görev odaklı toplulukta ) ya kendileri ile ya da başkaları ile bağlantılı çatışma konusudur.

Genel olarak şikayetler, karşı taraf üzerinde yoğunlaşır.”Onlar, şunlar, bunlar…hep/her zaman/genelde…şöyle/böyle/öyle yapıyorlar/konuşuyorlar/davranıyorlar…” vb. şeklinde ifade edilir. Kötü olan başkalarıdır, duyarsız olan ötekilerdir, düşüncesiz olan diğerleridir…

Çalışma sırasında danışanın dikkatini “ötekiler”den sıyırıp “kendi” üzerinde toplamasını sağladıktan sonra, konunun özüne gelebiliriz. Bu aşama şimdi siz okuyanlara basit, kısa veya kolay gelebilir. Ama değil 🙁 Enerjimizin ne kadar fazlasını başkalarını, ötekilerini anlamaya veya çekiştirmeye veya suçlamaya ya da korumaya harcadığımızı bilenlerimiz beni daha kolay anlayabilirler 😉

Çalışmanın ilerleyen aşamasında kişinin aslında durumu değiştirebilmek, durumun kendisi için verdiği mesajı almak, durumu kendi ihtiyaçları veya istekleri doğrultusunda geliştirmek vb. şeylerle değil de, tam da bu durumun içinde kalabilmek için uğraştığına da tanık olabiliyoruz. “Canımı çok yakıyor (fiziksel veya duygusal) ama onsuz yapamam”, ” beni sürekli aşağılıyor ama onu seviyorum”, “yaptığım işlerle hep dalga geçer ama o çok babacan bir patrondur”, “hiç vicdanı sızlamaz ama onu bırakırsam bensiz ne yapar!”, “beni seviyor da o yüzden kıskanıyor, sonra da kıskançlık yüzünden kavga ediyoruz, beni dövüyor ama hep benim yüzümden”… Yani kısacası kendi tanımlarıyla berbat ilişkilerinden kopamayan, ilişkilerde hem özerklik hem bağlılık dengesini kuramayan, bu ilişki içerisinde kalabilmek ve görünüşte acı çekmekten sakınabilmek için güçlenmek isteyen kadınlarımız, erkeklerimiz… Bu acıyı mümkünse hissetmeyeyim, böyle düşünmeyeyim, böyle duygular olmasın ve ben bu duruma katlanayım!

Ne dersiniz? Sizlerin de zaman zaman tanık olduğunuz veya duyduğunuz şeyler olabilir bunlar. Belki şimdi siz de tam böylesi bir durumdasınızdır.

Durumun içeriğine yönelik hiç bir türde yargılama, ahlakçılık taslama, ders verme vs. gibi kaygılar taşımam. Karşımdaki insanın “sağlıklı benlik” düzeyinden değil, kurban veya bağımlı örüntüde çalışan programıyla hareket ettiğini kabul ederim. Onun bu programı kendi gözleri ve algı çerçevesi içerisinde anlamasına yardımcı olurum. Regresyon çalışmaları içerisinde yer alan bir çok farklı teknik, kişinin kendi öz gücüne kendisi adına sahip çıkmaya yardımcı olur. Belki tek bir çalışma değil ama belirli aralıklarla yapılacak keşif-çözümleme-pekiştirme-geleceğe uyarlama çalışmaları ile bu tür sorunlar yaşayan kişilerin, “sağlıklı benlik” lerini fark etmelerine ve bu güçle yaşamlarını yeniden inşa etmelerine destek olunabiliyor.

“Acıyı bal eylemek” sanırım bu güçlenme-yetkinleşme-erginleşme süreci ile mümkün. Yoksa acının kendisini doğrudan bal olarak görmek, giderek acıyı katmerleştirecek ve içgüdülerimiz bizi biyolojik olarak giderek yok olmaya doğru sürükleyecektir.

Farkındalıkla ve sağlıkla yaşayacağımız ömürlerimiz olsun 🙂

 

Bir yanıt yazın