Johari penceresinden söz edildiğini duymuşsunuzdur(*) Bu yöntemle kişisel olarak öz farkındalığımızın ne durumda olduğunu, karşımızdakilerin bizi ne kadar tanıyabildiğini ve aramızdaki iletişim zemininin ne kadar açık-anlaşılır-bilinir olduğunu anlayabiliriz. Bu yöntemi sizlere bir bilgi olarak aktarıp, kör noktalarımıza geçmek istiyorum. Bu pencerede kör noktalar; bizim kendimiz hakkında bilmediğimiz, farkında olmadığımız ancak karşımızdakinin bildiği-algıladığı alan olarak tanımlanır.
Sürücüler bu kör noktaların varlığının, en azından sürüşle ilgili biraz daha farkındadır. Bu noktaların farkında olmamak, sürüş sırasında kazalara sebep olur. Tıpkı karşılıklı ilişkilerde farkında olmadığımız kör noktalarımız nedeniyle “iletişim kazaları” yaşadığımız gibi.
Kör noktalarımızı bulmanın en kolay yolu, şekilde de gördüğünüz gibi “sormak”. Arkadaşlarınıza, eşinize, dostunuza sorun: Sizinle ilgili olarak “arkanızdan konuşabildikleri” şeyler var mı? Bunları sizin bilmeniz, sizde ne gibi değişim yaratır? Hayatınızı ve ilişkilerinizi nasıl iyileştirir? Bu konuda size yardımcı olmak istemezler mi?
Kendimizi çok yardımsever görebiliriz ancak dışarıdan çok bencil görünüyoruzdur. Çok sorumluluk sahibi olduğumuzu düşünebiliriz ancak dışarıdan görünüşümüz sorumsuz olabilir. Çok alçak gönüllü, tevazu sahibi olduğumuzu düşünürken, başkaları bizi kibirli olarak tanımlıyordur belki. İşte bunları sorun, geri bildirimleri alın ve teşekkür edin. Sonra kendinize dönüp, kendinizi bilmeyle ilgili bu çok değerli geri bildirimleri değerlendirin. “Açık alanınız”, kendinizi bildikçe genişleyecektir. Belki böylece şekilde görülen “başkalarının bilmediği ama sizin kendiniz hakkınızda bildiklerinizi” gösteren gizli alan da, artık sizin “anlatmaya” hazır oluşunuzla daralır. Açık alanınız yine genişler. Böylece hayata “katılması” gereken, “varlığını ifade etmesi gereken”, siz olarak varoluşta yerini alır ve varlığına ait alanını kaplar 🙂
Bu soruları sormaya cesaret edebileceğiniz dostlar yoksa çevrenizde, o zaman destek alın. “Yalnızlık” temasıyla regresyon çalışmalarına gelenler, aslında “çok kalabalık” olduklarını da fark ederler. Hatta belki gereğinden fazla kalabalık 🙂 Kendini bilmek, hayatı kolaylaştıran önemli bir erdemdir. Hayatın sizin “açık” varlığınıza ihtiyacı var. Bunu kendinizden de, hayatın kendisinden de esirgemeyin.
Kendinizi bilin, kendinizden hoşnutlukla kalın.
(*) 1950’lerde iki psikolog tarafından, sosyal ilişkilerde öz farkındalığı ölçerek karşılıklı iletişim yollarını geliştirmek üzere önerilen bir teknik.