Bazen geçmiş yaşam anılarında bulunur çözümler.. Atalarımızın öyküleri de girer bu anılara.. ya da kollektif bilinç veya bilinçdışı denilen alandan gelir anı öyküleri ve çözümler.. bunlarla beraber “şimdi ve buradaki” iyileşir..
Nasıl oluyor da, geçmişte yaşanmış ve hatta doğrudan bizim yaşamadığımız olayın etkileri bizde ya fiziksel bir rahatsızlık, ya ruhsal bir rahatsızlık ya da bir olay-durum örüntüsü (örneğin parayı bir türlü tutamamak, sürekli iflaslar, özel ilişkilerde yaşanan döngüsel sorunlar vb.) olarak deneyimleniyor?
Yeni çağ düşüncesinden yola çıkan bazıları buna “enerji transferi” diyor. Yeni gelişen bilim dallarından Geneology uzmanları, soy ağacı etkilerinden geldiğini anlatır. Kuantum fiziği ile uğraşanlar “alan” kavramından hareketle, bizim deneyimlerimizi düşünce ve inançlarımızla yarattığını söyler. Biyoloji, bu anıların atalardan bize aktarılan yumurta ve spermlerin hücresel hafızasından doğduğunu anlatır. Pek çok bilim dalından ya da bilim çevrelerinin sahte bilim diye tanımladıkları alandan, bu durumu açıklamaya yönelik araştırmalar, kitaplar, söyleşiler vs. ye artık sık sık rastlıyoruz.
Bir de bir öz deyiş vardır: “Tarih, tekerrürden ibarettir”. Buna cevaben de Einstein’ın bir sözünü kullanabiliriz 🙂 “Bir sorunu, onu yarattığınız bilinç düzeyinden çözemezsiniz”. Yani sorunu farkedip ne olduğunu anladığımızda, onu nasıl yarattığımızı da anlayabiliriz ve farklı çözüm ya da uygulama yolları deneyerek yeni çözüm durumuna ulaşırız. O zaman tarih, kendini tekrar etmeyebilir artık 🙂
İşte regresyon çalışmalarında, her nereden kaynaklanmış olursa olsun, geçmişten “bugüne ve şimdiye” getirilen anı öykülerinin algımızda-bilincimizde yerleştirdiği “sorun” kalıplarına bu gözle bakıyoruz. Böyle bakınca yaratılan sorunu, yaratıldığı zemini ve yaratan zihin-bilinç yapısını anlayıp çözümlemek mümkün oluyor. Sonrasında bugünkü bilinçle, sağlıklı anlayış ve kavrayış ile çözümleme ve yeni bir karar doğuyor. Atalardan ya da kolektif geçmişten üzerimize alındığımız ve “şimdiye, bugüne” getirdiğimiz ağır bir bavulu açıp, şimdi işimize yarayacak olan bir şey varsa yanımıza alıp (ki çok azı işe yarar halde olur genelde), o ağır bavulu oracıkta bırakıveriyoruz. Geçmişi sürekli olarak bugüne, şimdiye taşımanın da ne kadar büyük bir enerji gerektirdiğini ve bizi ne kadar yoracağını tahmin edebilirsiniz 🙂
Geçmiş, şimdi ve gelecek zaman çizgisinde her şeyin “şimdi, burada, bu anda” gerçekleştiği üzerinde biraz düşünebiliriz belki. Bu yazı da buna aracılık etsin dilerim.
Sevgiyle, sağlıcakla kalın.