İster fiziksel ister duygusal olsun. Acı çektiğimizi hissettiğimiz, düşündüğümüz zamanlar vardır. Böylesi zamanlarda bu acıdan kurtulabilmek için ya bir hekime görünmek isteriz, ya bildiğimiz ilaçlardan birini alırız, ya ölmek isteyebiliriz… Bir başka yol da acının içine derinlemesine yerleşmek, onu iyice hissetmek, dibine kadar yaşamak, tanımak, anlamak, anlamlandırmak ve böylece yerli yerine yerleştirip “bırakmaktır”. . Böylesi anlarda tam anlamıyla bir dönüşüm gerçekleşir. Bu durum fiziksel düzeyde ölümle sonuçlanabileceği gibi (organ düzeyinde bedende bunu gerektirecek bir sebep olması veya duygu durum dengesizliği halinde), kişisel sanal bir ölüm yaşanır genelde. Kendimiz diye tanımladığımız, “ben” diye kurguladığımız bir varlık ömrünü tüketir ve başka bir düzeyde yeni bir yaşama gözlerimizi açarız. Küllerinden doğan zümrüd-ü ankanın öyküsü, buna güzel bir örnektir.
Bir danışanım “acı çekmekte ustayım” demişti. Dolayısıyla usta olduğunu-yetkin olduğunu hissettiği “acı çekme” işini de bırakmak istemiyordu. Acıları ve bunu yaşama konusundaki “asil duruşu”, onun kendine saygısını artırıyordu. Evet, bunlar da seçimlerimizden biri.
Duygularının, düşüncelerinin ve benliğinin farkında olanlarımız için ise genelde tutulan yol farklıdır 🙂 Ağrı kesicilerle veya sakinleştiricilerle “sakinleşemeyen” acıları fark ettiğimizde, kafamıza bir şeylerin ters gittiği “dank” eder 🙂 İşte! Acı dediğimiz şey görevini yapar. Biz de bu kafamıza “dank” edenle baş başa kalır, acıya teşekkür eder ve sorumluluğumuzu üstleniriz. Şimdi o “acı”yı yeni bir gözle görme, hissetme, anlama vaktidir. Yavaşça içine süzülür, en dibine, en karanlığına kadar gideriz… Gördükçe ve anladıkça kendimizden nefret etmeye kadar varırız. Kızgınlıklar, küfür-kıyamet 😀 Sonra o cürufun içinden küçücük bir ışık, minicik bir çocuk kalbi, cılız bir sevgi kıvılcımı ile yükselmeye başlarız 🙂 Hiç kolay olmayabilir ama ne güzel bir haldir o! Kendimize sıkı sıkı sarılır, bugüne kadar kendimize hak gördüğümüz acı nedeniyle kendimizden özür dileme haline kadar – ve belki daha da ötesi – geliriz. İşte dönüşüm – aslında bir küçük ölüm – hali 🙂
Ömrümüzce minik minik ölümler yaşadığımızı ve her an yeni kendimize doğduğumuzu, her doğumun zorluklar – güzellikler – acılar içerdiğini hatırlayalım. İlla ki “acıyı bal eylemek” gerekmiyor. Acıdan sevince geçmeyi başarabildiğimizde ne ala 🙂
Çektiğinizi düşündüğünüz acılara bakın. Fiziksel de olsa ruhsal da olsa size bir şey söylüyorlar. Bir şeyi yanlış yaptığımızı söylüyorlar. Dinlerseniz, iyileşebilirsiniz 🙂
Sevgiyle ve sevgide kalın.