İstatiksel açıklamalarda ülkemizde yaklaşık 150.000 kişinin Parkinson denilen hastalığı yaşadığı ve bunun gelecek yıllarda daha da artacağı belirtilmiş. Son zamanlarda cinsiyet gözetmeksizin 40’larını yaşayanlardan daha büyük yaşlarda olanlara kadar görüldüğünü fark ediyoruz. Benim de kendi babamın öyküsüyle birinci elden tanık olduğum bu rahatsızlıkla hayatını sürdüren kişilerde, genel olarak gözlemlediklerimi aktarmak istedim. Belki bir yerlerdeki bazı kişilere rastlar bu yazı ve belki de hayatın gidişatı değişir. Kim bilir? 🙂
- Genellikle yavaş yavaş ellerde veya dudak kenarlarında seğirmelerle başlar. Bacaklarda ve ayaklarda titremelere de sıkça rastlanır.
- Titremeler başlayınca bir zaman sonra alarma geçilir ve “bende ters giden bir şeyler var” duygusu yaşanır.
- Doktor görüşmeleri, incelemeler, taramalar vs., kişiyi Parkinson teşhisine götürür.
- Bu teşhis alındıktan sonra kişi, yaşadığı belirtileri daha sıklıkla ve daha şiddetli veya uzun süreli yaşamaya başlar.
- Bunlar yaşanırken durum neredeyse bir kısır döngü haline gelir ve titremeler hem bölgesel olarak artıp hem de yaygınlaştıkça, kişi kendini daha da kötü hissetmeye başlar. “Yapamıyorum, başaramıyorum, bedenime hakim olamıyorum, kendimi çok beceriksiz hissediyorum” düşünceleri, kısır döngünün derinleşmesine ve belirtilerin şiddetlenmesine yol açar.
- Bu aşamadan sonra duruş bozuklukları, adım atmada güçlükler, denge sorunları, yemek yemede güçlük, konuşmada güçlük, ses titremeleri, ses değişimleri, sindirim sisteminde yavaşlama, tüm hareketlerde yavaşlama, derinleşen bir hüzün ve depresif duygu durumu yaşanır.
- Uygulanan tedavi kapsamında olasılıkla kullanılan kas gevşeticiler, sonuçta bedendeki tüm kasları gevşetmek için çalışır. Buna tüm sindirim kanallarındaki ve dolaşım sistemindeki kaslar da dahildir. Bu nedenle dili ağızda döndürmek de zorlaşır, yemek yemek de, nefes almak da 🙁
- Bu kısır döngünün böyle çalışmaması, ancak belirtilerin öncelikle ne ile bağlantılı olarak ortaya çıktığının anlaşılması ve ayrıca yaşama sevincinin korunmasıyla mümkün. Uygulanan tıbbi protokollere bedenin verdiği tepkileri gözleyerek, bu konuda doktorumuzdan destek almaya devam ederiz.
Parkinson denilen rahatsızlığın belirtilerini gösterenlerin yaşantısında benim gözlediğim ortak noktalar ise şöyle:
- Aile içerisinde yaşanan bir ikilem (örneğin eşi ile eşinin ebeveynleri arasında kalmak, bir şeyi yapmak istemek ama yapamamak – koşullar elvermediği için -, kendisine yapılmasını istemediği bir şeye maruz kalmak ve buna engel olamamak, çocuğunun evlenmesini istemek ama yalnız kalacağından da korkmak gibi),
- Yapılan ve yapılabilmesi mümkün olan şeylerin, artık yapılmasına izin verilmemesi,
- Artık görmek-duymak istenmeyen birisiyle, istemeden de olsa görüşülmesi, bir arada bulunulmak zorunda olunması,
- Hayatından çıkan önemli birilerinin, tekrar geri gelmesinin beklenmesi, umut edilmesi ancak gerçekleşmemesi ve gerçekleşme umudundan da vazgeçilememesi,
- Aile içinde yalnızlaştırılma, horlanma, küçümsenme, yerli-yersiz eleştirilme, küçük düşürüldüğünü hissetme ve bunlara karşı durabilmek için bir şey yapamama hissi.
Bunlar benim gözlemlerim. Genetik veya nörodejeneratif gibi tanımların dışında, Parkinson yaşayanlarımız kendi hayatlarına yukarıda saydığım benzeri durumlar yaşıyorlar mı diye bakabilirler. Sonuçta belirtileri yaşayanlar, nasıl bir ikilemin, iki arada bir derede kalma durumunun içinden geçtiklerini çok daha iyi bilirler. Dopamin molekülü, eylemlerimiz ve sonucunda beklenen ödülün alınması (örneğin yemek yaptık beğenildi, çok çalıştık sınavdan en yüksek notu aldık, çocuğumuza sarıldık yanağımıza kocaman bir öpücük kondurdu, akşam işten eve yorgun argın geldik ve eşimiz bizi kocaman bir hoşgeldinle karşıladı gibi) ile düzenli olarak salgılanır. Hareket etme yeteneğimizi artırır, denge halimize etki eder. Yukarıda sayılan durumlara maruz kalanlarımızda ise dopamin üretimi azalır. Depresif duygu durumu veya hüzün duygusu dopamin eksikliğinden değil, bu duygu durumunun kaynağı olan durumların etkisi nedeniyle yaşanmaktadır. Dopamin üretimi, bunun sonucunda azalmaktadır.
Bu rahatsızlıkla uğraşanlar olarak, hayattan zevk almayı hatırlatıcı ve pekiştirici şeylerle uğraşmak ve fiziksel olarak egzersiz (özellikle çigong ve tai-chi çalışmak) yapmak, son derece iyileştirici olabilir. Bu egzersizleri uygulayan Parkinson teşhisi almış kişilerin, uygulamayanlara oranla %80 civarında daha fazla iyileşme yaşadığına dair klinik çalışmaları da araştırabilirsiniz. Yakınları olarak da onlara sevgimizi ve değer verdiğimizi her fırsatta hatırlatmak, sık sık sarılmak ve kucaklaşmak, yapmak istedikleri veya yapılmasını istemedikleri şeyleri açıkça konuşmak ve gerekirse ortaklaşa çözüm üretmek güzel olur 🙂
Aile denilen yapının sunabileceği sevgiye dayanan kucaklamacı ve destekleyici bir zemin, hepimize denge ve ait olma duygusu verir. Kucaklamalarımız hem bedenen sımsıkı hem de zihnen derinlemesine olsun 🙂
Sağlıcakla kalın.
Not: Parkinson hastalığı için genel bilgiye bakınız. Burada ifade edilenler, hiç bir şekilde teşhis ve tedavi kapsamında değerlendirilemez. Yalnızca farklı bakış açısıyla bilgilendirme amaçlıdır.