Hayatın bizim için olgunlaştığını ve dolgunlaştığını 🙂 hissettiğimiz zamanlar olur. Bazen “tamamdır”, “bu kadardır”, “yeterdir”… Hani “ölsem de gam yemem” anları vardır. Allahtan çok ender gelir bu his. Yoksa bu tamamlanmışlık ve tamamlamışlık hissiyle hemen yaşamımıza son verme isteği doğabilir ve biz var olmaktan vaz geçebilirdik!
Bütün görsel mesajlar, sosyal medya paylaşımları, kahve sohbetleri, akşam buluşmaları vs. yaşamak ve anın tadını çıkarmak, takıldıysan kaldığın yerden devam etmek, düştüysen ayağa kalkmak, sıkıldığın oyundan çıkıp başka bir oyuna geçmek, vücuduna yarınlarda daha iyi koşabilmen için yeni ve güçlü kaslar ilave etmek, yüzündeki yaşanmışlık çizgilerini o-bu-şu yöntemle ortadan kaldırmak, gençleşmek veya genç görünmek ve bunu sağlayacak ilaç-bakım-destekleyici ürünler kullanmak ve hatta mümkünse yaşlanmamak üzerine dayalı ve döşeli 🙂
İyi de; ölüm var arkadaşlar 🙂 Covid’e (ya da adını siz koyun) hiç yakalanmamak için sonsuz bir kaçış içinde olabiliriz. Hasta(!) olmaktan korkarak ondan-şundan-bundan kaçınabilir, uzak durabiliriz. Ama ölüm var ve iyi ki var!
Ölüm, yıkım, yok oluş fikri, yaşayan insan açısından idrak edilmesi ve hazmedilmesi oldukça zor bir kavram. Hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşarız ve o yüzden doğduğumuz andan itibaren ölüme doğru yürüdüğümüzü unuturuz. İyi ki de unuturuz çünkü bunu unutmasak, yaşamın anlamını ve kıymetini anlamamız mümkün olmazdı. Yaşam derken biz bir fiziksel beden-organizma-varlık olarak burada var olduğumuz sürece, birlikte olduğumuz tüm canlılar ve nesnelerle ilişkimizi kast ediyorum. Zaten insan olarak bu dünya eko-sisteminde yer almamızın bir sebebi de, işte yaşamın içindeki bu bizden gayri tüm var olanla bilinçli-anlamlı-karşılıklı bir ilişki geliştirebilmektir.
Ölümse bütün bunların özetlemesi, toparlanması, bir sonraki kuşaklara aktarılacakların damıtılarak “bilgelik” halinde paketlenmesi ve geride bırakılacak hayata emanet edilmesidir. Doğa bize doğum-ölüm döngüsünü çok renkli ve canlı şekilde anlatır. Görmek isteyen şimdi sonbahar yapraklarına, ağaç-çalı-çiçek-börtü-böcek vs.ye bakabilir. “Yeni”ye yer açmak veya yaratmak için, ömrünü doldurmuş olanın fiziksel olarak yaşamdan çekilmesi güzeldir. Her ne kadar ayrılıklar-ölüm gibi gelse de-zor olsa da, yine de “yeni” bir şey-biri-durum gelir ardından. Acılar, özlemler zamanla durulur, dengelenir 🙂
Bizim için ansızın gibi görünen bir ölüm, ölen can için belki tam zamanındadır. Tamamdır. Bu kadardır. Yeterdir. Kalanlar olarak biz de zamanla ölüme doğru yürüdüğümüzü hatırlarız (veya hatırlamak yerine unutmayı da isteyebiliriz). Eğer ölen biz isek, dilerim ki “bugün ölmek için güzel bir gün” kararıyla geçmiş olalım öteye. Bilerek ve isteyerek ölmeye karar vermek ile intihar fikri arasında çok ama çok büyük fark var. Belki bir başka yazıda buna da değinirim.
Öyle bir yaşamımız olsun ki, ölsem de gam yemem dediğimiz zamanlarımızla dolsun. Ola ki ansızın gidersek, ruhumuz bu yaşam deneyiminden tatmin olmuş olsun. Yok zaten bile isteye gideceksek, o gün “ölmek için güzel bir gün” olsun!
Yaşamın paha biçilmez bir armağan olduğunu bilerek yaşanan tüm anlar, sevgiyle yaşansın.
Not: Başlıkta yer alan ve bana derin çağrışımlar yapan bu sözü, tarihte ilk kez kim kullanmış diye eşelendiğimde karşıma 1846-1894 yıllarında yaşamış Oglala Lakota kabilesi üyesi Low Dog çıkıyor. Tam olarak böyle kullananlardan biri de 2010 yılında şiirine verdiği isimle Gamze Püsür. Sonrasında Semra Aktunç’un yazdığı Ölmek İçin Güzel Bir gün (YKY-2022) kitabı. Elbette Teoman’ın seslendirdiği Güzel Bir Gün Ölmek İçin isimli şarkıyı da anmadan geçemem 🙂