Yaklaşık bir yıldır hem doğanın kendini düzenlemeye çalışırken oluşan fırtınalar, yangınlar, depremler, seller ve ani ısı değişimleriyle hem de virüs üzerinden yürüyen bir korku-baskı fırtınası ile sersemlemiş bir halde olabiliriz. Gerçekten iyi miyiz? Bütün bu kaosun içinden sağ salim geçtik veya geçiyoruz. Geçerken neyi geride bırakıyoruz, nelere tutunmaya, herşeyin eski yerinde kalması isteğimize tutunmaya çalışıyoruz muyuz ya da kendimizi geleceğe nasıl hazırlıyoruz? Evet, aslında kendimizi geleceğe bir tür “atıyoruz”. İşte o geleceğe düşen biz, nasıl bir şeyiz artık? Zaten 5-10-20 yıl öncesinin insanı değiliz ama geçen yıldan bugüne gelen de değiliz. Kendimizi attığımız yeri ve zamanı da bozacak-kirletecek-yıpratacak şeylerimizi de yanımızda götürüyor muyuz? Öyleyse gelecekten daha iyi-daha güzel ne bekleyebiliriz?
Toplumsal yapımızda daha da derinleşen “dayatılmış” ayrılıklara, bir de virüs severler-aşı severler-takılmayalım diyenler-aşı ve virüs üzerinden korku-panik üretenler vs. eklendi. Burada şu soruyu sorma ihtiyacı duyuyorum: Bütün bu kaos görüntüsü ve bununla bize iletilen korku mesajları, en çok kimin ya da neyin işine yarıyor? Buna cevap verirken uzun aylar boyunca ne kadar açık ve özgür olduğu tartışılır medyada hazırlanan TV haberlerine odaklandığımızı, arada verilen reklamların etkisi, evlere kapanılmış olmanın verdiği duygular (belki önce endişeli ve garip, sonra eh hadi bari bir işe yarasın deyip ekmek üretmekten, hobilerde derinleşmeye, kutu oyunlarının fiyatlarının tavan yapmasına kadar giden hallere evrildiğimiz), salgın haberlerinin arasında kaynayıp giden bir dolu önemli ve dünyada insanca yaşama onurumuzu da zedeleyen gelişmeleri-ben yaptım olduları, eğitimden sağlığa üzerimizdeki etkilerini de düşünmeliyiz. Ama soru bence önemli. Buna verilecek cevap, yarına nasıl ulaşmak istediğimize ve nasıl bir yarına ulaşmak istediğimize de cevap olacaktır belki.
İyi olmanın nasıl bir şey olduğunu henüz unutmadık. Ancak geçen yıldan başlayan savrulmaların bir kaç sene daha etkisini belki de artırarak sürdüreceğini düşünürsek, kendimiz için iyi olmaya odaklanmak önemli bence. Enerjimizi kendimizi fiziksel-zihinsel-ruhsal her anlamda beslemeye harcamak, bizi bu savrulmalarda ayakta ve bütün tutabilir. Parçalanmak yerine hem kişisel varlığımızla bütün, hem de toplumsal ve tüm dünya canlılarıyla bütünde olduğumuzu hissedebiliriz. Biz kendimizi bir bütün olarak hissedebilirsek, başkalarıyla ilişkimizde de ayrılıklardan-aykırılıklardan-ayrışmalardan- ötekileş(tir)melerden-ayırımcılıktan uzak durabilir, bize dayatılmaya çalışılanı fark edebiliriz. O yüzden iyi olalım. İyi olmak için önce kendimize ve sonra mümkünse başkalarına nasıl destek olacağımıza bakalım. O zaman belki bu zor dönemler, hepimiz için kolay yaşanır.
Kendimize yerleşmek üzerine elimizden geleni yapalım. Bunu yaparken kendimizle yaptığımız yüzleşmelerden dersimizi alıp, sevme becerimizi artırarak kullanıp yola devam edelim. Fark eden değiştirebilir. Değiştirme ve dönüşme işinde ise ne kadar çoğalırsak, o kadar birlikte başarırız. Umutluyum 🙂
Sevmeye dair önemli bir kısa videoyla, sevgiyle ve sağlıcakla kalın.