Hoşçakal Corona-Covid19!!! Yeni dünyaya doğru… -2-
Hoşçakal Corona-Covid19!!! Yeni dünyaya doğru… -2-

Hoşçakal Corona-Covid19!!! Yeni dünyaya doğru… -2-

Evet yakında gerçekten de bu marka virüse veda ederiz. Yenilerine yer açmaya çok da hevesli olmamak için, gelecek günlerimizi sağlık ve umutla inşa edebilmek için bu kez, kısa sürede atabileceğimiz ekolojik-ekonomik adımlar hakkında düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Çok uzak mesafeleri ve “büyük resmi” şimdilik görmekte zorlanıyoruz. Bu nedenle belki de yoğun siste yol almaya çalışırcasına her seferinde bir küçük adım, tam bir ekolojik kontrol ve sonrasında yeniden bir adım 😉

  • Dünyanın kendi gezegen olarak varlığını sürdürme sürecini kendisinin gayet güzel yönettiğini ve yöneteceğini düşünüyorum. Dünyanın ekolojik değişiminde insan olarak payımızın (her türlü yıkım anlamı taşıyan davranış ve tutumlarımıza karşın) düşük olduğunu düşünmemin sebebi, çeşitli bilim dallarından biliminsanlarının (jeoloji, meteoroloji, hidroloji vb.) bu konuda dünyanın kendi dinamiklerini anlatan yazılarıdır. Dünyanın genel olarak bünyesinde barındırdığı tüm canlı formlar içinde belki bizler 7,5 milyar adet virüs 😉 ya da bakteri düzeyinde sayılabiliriz.
  • Bu durum bizim insan olarak “yuvamızı-evimizi” kendi haline bırakmamızı veya çöp-ev haline getirmemizi, pencere-kapısını canımız istediğimiz gibi kırıp-dökmemizi, temelini kazıp kolon ve kirişlerini sarsmamızı, yani bu “yuvayı” yok saymamızı gerektirmiyor. Tam tersi, böyle davranırsak (bu güne kadar pek de iyi davranmadık ama) neler olabileceğini gerçek bir ev çatısı altında yaşadığımızı düşünerek hayal edebiliriz. Düşünen bir canlı organizma olan insanın, kendini bu ekolojik bütünden ayrı görmesi, kendi türümüze yönelik en önemli tehdittir bence 🙁 Bu ekolojik sistemin bir parçasıyız. Bu sistemi oluşturanlardanız. Tıpkı hava, su, bakteri, çimen, karınca, fil ya da balina gibi… Daha azı veya daha fazlası değil. Kibirimize son versek!
  • Daha fazla tüketmek demek dünyanın bazı yerlerindeki insanların, çocukların belki boğaz tokluğuna ve çoğunlukla günde 1 USD ın altında bir gelire razı olmak zorunda kalmasına razı olmamız demek 🙁 Daha fazla hava-su ve toprak kirliliği demek ve bu da daha fazla sağlık sorunu ve daha fazla sağlık harcaması demek. Ayrıca kar hırsını yenemeyenlerin sahtecilik vb. yoluyla hem haksız kazanç elde etmeleri hem de tüketicilerini kandırmaları söz konusu. Kulağa nasıl geliyor?
  • Ürettiğimiz kadar tüketmek ve hatta bölüşmek-paylaşmak (adil dağıtımı sağlamak) kavramını hayatımıza yerleştirebilir miyiz? Adil üretim koşullarında, tarımda ve hayvancılıkta zorlama yöntemlere başvurmadan, sebzenin-meyvenin-tohumluların ve hayvanların kendi doğal döngü ve yerel özelliklerine saygı duyup, dünyayı bir “açık büfe” mantığıyla sömürmeden, doğanın döngüleriyle de barışık bir üretim toplumuna dönüşebilir miyiz? Bunu başarmalıyız. Gelecek su ve gıda kaynakları açısından biz yavaşladığımızda ve arsızlığımıza son verdiğimizde, bize bu kaynakları sağlayabilecek durumda. Bakmayın sistemin bu vahşi tüketim çarklarının dönebilmesi için yarattığı “susuz ve gıdasız kalırız” yaygarasına. Yeter ki doğanın dilini anlayıp birlikte uyum içinde yaşamaya odaklanalım.
  • İster bireysel ister toplumsal yaşamlarımızda “bu benim, bunlar bizim, hepsi benim olsun” düşüncesinden vaz geçip hep birlikte hepimize yeter bir düzen oluşturabilir miyiz? Başarmalıyız çünkü benim senden daha iyi yaşayabilmem demek, senin her geçen gün biraz daha köleleşmen, çıkmaza girmen, çaresiz kalman demek ve çaresiz kaldığımızda tıpkı bir kedinin köşeye sıkıştığında yaptığı gibi saldırarak, pençeleriyle hasmını parçalayarak sıkıştığı köşeden çıkması söz konusu olabilir. Bu da olasılıkla her köşe başında, her kuytu yerde bir şiddet hareketine, ya da ardına sığındığımız o koca koca sitelerin yüksek duvarlarının bir şekilde aşılmasına ve hiç bir yerin güvenli olmamasına gelir dayanır bir gün 🙁 Bencillik dediğimiz şey, bencili de vuracaktır. (Bugünün Covid19 öyküsü de buna bir örnek gerçekte). Ne ekersek onu biçeriz atasözü, dünya ekonomisi ve ekolojisi açısından bugüne kadar yanlışlanamamıştır bence!
  • Yavaşlamanın getirdiği işsizlik-borçluluk-iflaslar-yoksulluk vb. etkileri görebiliriz kısa dönemde. Ancak bu yavaşlamayı yeni bir akıl ve işbirliği-işbölümü-dayanışma stratejileri ile herkes için insanca yaşam ve doğanın bir parçası olarak varolabilme hedefine yöneltirsek, elbette çalışarak makul bir sürede yeni toplumsal yapılarımızı inşa edebiliriz. Bazı meslekler ortadan kalkabilir evet, teknolojinin yararları ve payı artabilir evet, buna bağlı işsizlik de olabilir evet ancak adil bir gelir bölüşümünün sağlandığını veya sağlanmak için uğraşıldığını bilerek hepimiz yeni duruma uyumlanabilir, yeni yetenek ve bilgiler ve beceriler edinebilir ve dayanışmanın verdiği sevinç, güven ve ait olma duygusu ile ” aydınlık yenimizi” birlikte yaratabiliriz. Zorlukları ve güçlükleri dayanışma ve birbirine güven duygusuyla aşabiliriz.
  • Bütün bunları hayata geçirebilmek için bilinen ideolojik veya siyasi vb. hiç bir kavrama takılmadan, “insanca yaşamak” ve “dünyanın bir bileşeni olarak insanca yaşamak” kavramlarının içini doldurmamız gerekiyor. Bunun için özgürce düşünmek, özgürce düşünceyi ifade edebilmek, haklarımıza ve toplu yaşama kurallarımıza sahip çıkmak, gerekirse kuralları yeniden gözden geçirmek ve güncellemek, birlikte sahip çıktığımız “yeni”yi birlikte oluşturmak, iletişim kanallarını sürekli açık-temiz ve ulaşılabilir tutmak, bir araya gelmek, en küçük birimden en büyük birime kadar örgütlenebilmek (birlikte olma zeminleri açısından) ve birlikte karar almak-çalışmak-değerlendirmek-yeniden hayata katmak elbette bir süreç… Yapabiliriz. Bedenimizde hücrelerimizden başlayarak tüm sistemler, bedenin sağ kalmasına ve sağlıkta kalmasına çalışır. En yakınımızdaki örnek, kendi bedenlerimizdir! Başarırız mutlaka!

 

…devam edecek…

Bir yanıt yazın