Neden en çok sevdiğimizi yaralarız?
Neden en çok sevdiğimizi yaralarız?

Neden en çok sevdiğimizi yaralarız?

Günlük haberlerde ne yazık ki sıkça rastlamaya başladığımız “çok seviyordum, o yüzden öldürdüm” “öldürme niyetim yoktu ama ne olduğunu anlamadım, birden kendimi onu defalarca bıçaklarken buldum” “çok sevdiğim için yaptım” gibi ifade edilen durumların, insan olma hallerinin gerisinde ne var diye baktığımda, genel olarak “anne” ile bağlanma(*) sürecinin izdüşümlerini görüyorum diyebilirim 🙁

“Ama hep de annelere bağlıyorsun” mu dediniz? 🙂 Evet, öyle! İnsan olarak bizler “hayata anne üzerinden bağlanıyoruz!” Babalar bu konuda ne kenara çekilebilir, ne de “oh, biz yırttık” diyebilir! Bir anne varsa, bir de baba var. Bir çocuk olduğuna göre 😉

Hayata anne ile başlayınca, annenin içsel-dışsal doğası da ondan gelen çocuğun doğasını etkiliyor. Yani sıklıkla anne=hayat=cennet (cennet dediğimde durum cehennem bile olsa, bebeğin algısı cennet=güvenli alan=bildiğim şey) olabiliyor. Çocuk büyürken annenin çocuğuyla ilişkisi, kendi yaşantısı ile ilgili duygu-düşünce-inanç ve tavrını çocuğuna yüklemesi, aşırı korumacı-aşırı sahiplenici-aşırı kurtarıcı rolü dayatması-aşırı “benimsin” enerjisini yüklemesi… çocukların birer yetişkin olduğunda hayatla, diğer insanlarla kuracağı ilişkiyi derinden etkiliyor. Yetişkin olup da annesinden çok uzaklarda yaşayan insanlar var. Henüz ergenliğe girmeden annesini kaybeden insanlar var. Ancak anneyle kurulu ilişkiyi içlerinde hep taşıyorlar. Daha da takıntılı olup, evlenip çoluk çocuğa karışmış ancak annesiyle yaşamakta ya da annesine çok yakın olmakta ısrar edenlerimiz var.

Bunun hafif-orta seviyede duygusal işlevlerimize etkisini, asi ve bağımlı kişilik yapılarımızın saldırgan ya da kontrolcü- sömürücü-manipülatör tutumlarımızda görebiliriz. Bazen de bir olay, en diplerde kalan karanlık-bulaşıcı-sarsıcı cürufu kocaman bir dalgayla önümüze çıkarıverir. Sevildiğimizden emin olmak, sevildiğimizi hissedemiyorsak bize bu hissi vereni ortadan kaldırmak, yok etmek isteriz. Ya da aslında kendimizi (sevilmeye layık olmadığına inandığımız kendimizi) yok etmek isteriz. İçimizdeki iyi ve kötü birbirine girer, kim iyi-kim kötü karıştırırız! 🙁 Sonrasında da bir anlık “bunaltıcı kabarma” ile, en çok sevdiğimizi, bağlandığımızı ve gerçekte en çok sevgisine ihtiyaç duyduğumuzu “yok ederiz-edebiliriz”! Reddedilmek, hatta reddedilmenin ihtimali bile varlığımıza tehdit gibi algılanabilir 🙁

Bazen özellikle “özel” ilişkilerimizde bir taraf çok ama çok yakın olmak ister ve diğer taraf uzak durur, çekingendir ve hatta “soğuk” gibi de algılanabilir… Bunun sebebi, bazılarımızın hayatla ilişkisinde “çok yakın-çok kontrol altında-çok sahiplenilmiş” hissetmesi yüzünden farkında olmaksızın “bağımlı” ilişkiler geliştirmesi, bazen de “bu kadar kontrol altında olmaktan, bu kadar çok şey beklenilmesinden, bu kadar sorumluluk yüklenilmesinden” gelen baskıya karşı hissedilen saldırgan öfkeye direnebilmek için uzaklaşmacı olması, yakın ilişkilerden kaçınması, samimi şefkat gösterenlere karşı kuşkucu-tedirgin, dolayısıyla ilişkide içten olamaması olabiliyor. Bağımlı ilişki geliştirenlerin, uzaklaşmacı kişileri ya da tam tersi,  hayatlarına çekmeleri de belki bu nedenle sık rastlanıyor. Yaranın derinliği ve acının şiddeti ne kadar yoğunsa, dışa vurulan eylemlerde de o kadar acı verici sonuçlar yaratılıyor!

Yaşanan şiddetli sarsıcı, üzücü, neredeyse kahredici olayların haberlerini, bir de bu bakışla değerlendirebilirsiniz. Anneler ve babalar, çocuklarınızı yalnızca bir çocuk-insan varlığı olarak seviniz ve insana yakışır şekilde “kendisi” olabilmesi için destek olunuz, şefkatinizi esirgemeyiniz, sevgili birer anne-baba olunuz ve O’nun da sevgili bir anne ya da baba olmasına fırsat veriniz!

Son söz: Aslolan yaşamaktır. Yaşadığımız sürece sorunlara çözüm bulma fırsatımız var!

Sağlıcakla ve elbette sevgiyle kalın.

 

(*) Bağlanma: Çocuğun anne ile doğduktan itibaren temelde 3-4 yaşlarına kadar kurduğu ilişkinin niteliğini tanımlar(güveni-güvensiz-ikircikli gibi). Bowlby, Ainsworth, Horney, Klein gibi kuramcılar özellikle bu dönem anne-çocuk ilişkisinin doğası üzerinde pek çok çalışma yaparak, kuramlar geliştirmişler.

Bir yanıt yazın