Geçenlerde uzunca bir yolda giderken, önümde giden arabanın arka camındaki yazı dikkatimi çekti… “hangi derdin dermanıysan söyle, o derde düşeyim!”… Kimin sözüdür, o aracı kullananın kendi deyişi midir bilemem. Sadece bana çok fazla şey düşündürdü. Belki de benim kafamdaki tilkilerin sarmalanma – dolanma alışkanlığı nedeniyle, hak ettiğinden fazla düşünmüş olabilirim bu sözü 😉
İlk aklıma gelen şu oldu: “Ben kesin dertli biriyim. Bu derdin ne olduğunu bilmiyorum ama dertli olduğumu ve derman aradığımı biliyorum. Sen de kesin bir dermansın da, neye derman olduğunu bilmiyorum. Ama çok değerli bir dermansın ve benim derdimin dermanı olmasan da madem ki ben dertliyim, senin derman olacağın şey her neyse ben de o derde düşeyim ki dermanım da sen ol!” 🙂 Gerçekten bunu söylemek istemiş olabilir mi acaba bu sözün sahibi? Sonrasında aklıma gelenleri yazmayayım, akıllara ziyan bence 😉
Hemen başucumuzda bizi bekleyen, her birimiz için kucağında çok değerli armağanlarıyla bekleyen bir yeni yıl var. 2020! Benim gibi 60’larda doğmuş olanlarımız için çok önemli değişim, dönüşümlere tanık olduğumuz bunca yıl… Ancak milenyum kuşağı için hayat henüz yeni yeni filizleniyor ve tohumlardan neler yetişeceği (veya bir şey yetişip yetişmeyeceği) belli belirsiz ortaya çıkıyor. İşte ben de bu söz üzerinden kişisel önerilerimi ekleyeceğim bu yazıya. Kim bilir, hala yaşıyorsam döner bakarım 40-50 yıl sonrasından bu güne ve… bakalım neler düşünürüm kendim ve önerilerim hakkında 😉
- Hayatımızın direksiyonunda biz oturalım ve nereye gideceğimizi (bazen harita yardımıyla), nasıl gideceğimizi, yol ihtiyaçlarımızı biz belirleyelim. Bakmayın başkalarının (annemiz-babamız dahil) bizim ne olmamızı istediklerine… Kendi gerçeğimizi, kaynaklarımızı, eksiklerimizi, yardım ve destek ihtiyaçlarımızı soralım, soruşturalım, danışalım vs. ama kendi hayatımızı nasıl inşa edeceğimize kendimiz karar verelim. Şu andan itibaren…
- Anneler ve babalar! Çocuklarımıza kendileri olmaları için zemin yaratalım, destekleyelim, onlara güvenelim ve güven verelim. Bunun yolunu yordamını bilmeyenlerimiz, öğrenebilir ve sonra da öğretebilirler. Kızlı-erkekli, özgür-eşit-dayanışmacı toplumlar oluşturmaya öncelik verelim. Bir zaman sonra torunlarınızda görmeye katlanamadığınız durumlar yaratmamak için, hemen, şimdi…
- Yaşama bir “dert zinciri, sürekli olarak çözüm bulunması gerekenler silsilesi, gam-keder-zorluk-acı penceresindeki manzara” çerçevesinden bakmaktan vazgeçip, şimdi ve burada-bu dünyada-bu coğrafyada-bu kentte- bu mahallede olup biten irili ufaklı güzellikleri görmeye, anlamaya, tanımaya, dilersek destek olup güçlendirmeye odaklı olarak bakalım.
- Hepimiz için en zor zamanlarda “ben neyi-nasıl-nerede-kimin için daha iyi yapabilirim, bunu gerçekten yapmak istiyor muyum, o her neyse yaptığımda kendimi nasıl hissedeceğim” sorularını sormak, sanki karanlık gibi gelen ortamlara ışığımızı sunmayı sağlayabilir.
- Dünyanın bizim evimiz olduğunu hep aklımızda tutalım. Dünyanın insan dışındaki varlıklarının da yaşamın zenginliği ve neşesi ve var oluş zemini olduğunu, onlarsız yaşamanın biz insanlar için de fiziksel-biyolojik-psikolojik ciddi streslere neden olacağını fark edelim. Bu açıdan “birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” diyebilirim.
Son söz 🙂 : Dertli olmak, buna derman aramak da çok doğal ve haklı durumlar. Sadece, derdinin ne olduğundan haberi olmamak ve dermanmış gibi görünen “şey”lere sığınmak, işe yaramıyor! O yüzden “kendini bil!” demiş atalar…
Kendimiz olabildiğimiz, her halimizle kendimizi kabul edip dilersek değiştirebileceğimizi, yaşadıkça varsa sorunlara çözüm de bulabileceğimizi bilerek, kendi hayatımızın direksiyon hakimiyetinin kendimizde olduğu bir yeni yıl olsun 🙂
Nermin