“Akışa bıraktım”, “akıştayım” ,”bakalım akış ne gösterecek” gibi cümleler kurduğumuz olur. Genellikle de kastedilen herhangi bir durumu zorlamaksızın, baskı yapmadan ya da ısrarcı olmadan, hayatın ne getireceğine veya hayatın bizi nereye götüreceğine teslim olma halidir. Ki; genellikle tıkandığımızı, hareket edemediğimizi, saplanıp kaldığımızı hissettiğimiz durumlarda, biraz da umutsuzca dile getiririz bu cümleleri. “Artık yapabileceğim bir şey kalmadı” gibi 🙁
Doğada her hangi bir saplanıp kalma halinin olmadığını biliyoruz. Zaman alsa da, koşulların bir araya gelmesini beklese de, her durumda bir hareket vardır. Kaos, doğanın kendini gerçekleştirme biçimidir ve bizim insan gözümüzle dışarıdan gözlediğimiz durgun-durağan hallerde bile doğadaki varlıkların ve kuvvetlerin arasında bir kaotik düzen vardır. Dışarıdan baktığımızda hiç birşey olmuyormuş gibi gelse de, tüm atom altı parçacıklardan tutun, dağlar, denizler, hayvanlar ve insanlar sürekli olarak değişmekte. Yaşamın kaynağı, harekettir.
Tıkanıp kaldığınız o yere dikkatlice bakma zamanı. Hiç kimse ve hiç bir şey tek başına tıkanıp kalmaz. Tıkandığımız, saplanıp kaldığımızı hissettiğimiz yerde, gerçekte çok önemli bir bilgi kaynağı, “biliş” hali yatıyor. O kadar değerli ki 🙂 En popüler örneğimiz kelebektir ya, ben de onu hatırlatayım yine 😉 Tırtıl halindeyken kendince bilincinde olduğu, bilişte olduğu hal; bekleme-koza örme-bekleme-kozadan çıkma- kelebek olma-kanat çırpma ve uçma hallerine geçeceğidir. Dışarıdan bakıldığında takılıp kalmış, saplanıp kalmış diye görebiliriz. Oysa o halin içerisinde derin ve çok değerli biliş hali bulunuyor 🙂 “Su akar, yolunu bulur” deyişinin içeriğinde de suyun, doğanın bir paydaşı olduğunun bilincinde olduğu bilgisi yatıyor bence. Su, doğanın elementlerinden biri olarak doğada ne yapacağını, ne alacağını, ne vereceğini, nelere aracı olacağını, nelerden araç olarak yararlanabileceğini bilir ve yolunu bulur.
Genellikle tıkandığımızı hissettiğimiz zamanlar, ne yapacağımızı , o durumdan nasıl çıkacağımızı bilemediğimiz zamanlardır. Bunu bilmeyen ise, her ne sebepten olursa olsun, aslında zihnimizdir. Bunu aşabilmek için sizlere kısa bir önerim olacak. Uygulaması son derece kolay ve zevkli. Psikodrama veya mindfulness çalışmalarına katılanlarımız belki de bu yöntemi biliyorlardır. Onların da bu yöntemi şimdi tıkanıp kaldıkları durum için kullanmalarını dilerim.
Bulunduğunuz yerde, 10 dakika kadar rahatsız edilmeyeceğiniz bir yerde yapın bu çalışmayı. Sessizlikte.
- Sakince yere uzanın. Ne yaptığınızı, neden yaptığınızı düşünmeksizin. Dikkatinizi sadece bedeninize verin. Gezegenimizin bizi tuttuğunu (uçmuyoruz, kaçmıyoruz, dağılmıyoruz vs.), kucakladığını fark edin. Bedeninizin dünya üzerinde nasıl hissettiğine odaklanın. Duruşunuzu, bedeninizin istediği pozisyona getirin. Bu pozisyonda bedeninizin nasıl hissettiğini fark edin. (2-3 dk.)
- Şimdi ayağa kalkın. Tıkandığınız durumu, bedeninizin duruşu ile gösterin. Nasıl bir tıkanma? Bu sırada gelen tüm yargıları, düşünceleri bırakın gitsinler. Ben ne yapıyorum, saçmalıyorum, iyi yapabiliyor muyum vb. düşünceleri bırakın. Siz sadece “tıkanıklık” tanımına bedeninizle bir heykel benzeri duruş oluşturuyor ve onu somutlaştırıyorsunuz. Bu pozisyonda 2-3 dk. beklerken, bedeninizde neler oluyor, ne hissediyor… bunları fark edin.
- Normal duruşunuza geçin. 1 dk. bekleyip, bedeninizin rahatlamasına izin verin.
- Tekrar tıkanıklık pozisyonunu alın. Bu pozisyonda 1 dk. kadar kalın ve içine iyice yerleşin. Bu pozisyondayken bedeninize hakim olan şeyleri fark edin. İtiliyor musunuz, çekiliyor musunuz, çekiştiriliyor musunuz, kıskaca mı alınıyorsunuz, görüşünüz-bakış açınız-alanınız mı kısıtlanıyor, baskı mı hissediyorsunuz? Neler oluyor? Bedeniniz neler hissediyor? Bunları fark edin.
- Bedeninize etki eden etkenlere dikkatinizi verin. Sizi gördüm deyin onlara. Şimdi onlar ne yapmak istiyor? (2-3 dk.)
- Bu etkenlerin ne yapmak istediklerini sezdikçe beden duruşunuzu buna göre değiştirin. Bedeninizin şimdi nasıl hissettiğini fark edin. (2-3 dk.)
- Çalışmayı bitirip bedeninizi rahat bırakın. Bedeniniz rahatlarken şimdi zihniniz çalışabilir 🙂 Şimdi neler olduğu üzerinde düşünmeye başlayabilirsiniz. Başlangıçta durum neydi? Süreçte ne oldu? Etkenler kendilerini nasıl ifade ettiler size? Siz onlara bedeninizle nasıl cevap verdiniz? Son aşamada hissettikleriniz neler? Aniden gelen ilhamlar ve sezişler olabilir. Gelenleri not alın. Sorgulama ve yargılama olmaksızın, sadece bedeninizden açığa çıkana güvenerek ortaya bir şey çıkardınız. (Tıpkı yaratıcılık gibi… tam olarak ne yarattığınızı bilmiyorsunuzdur ama yola niyetinizle çıkmışsınızdır). Bu ortaya çıkan şey sizin için ne anlam ifade ediyor? Size ne söylüyor? Bunlar hiç bilmediğiniz şeyler mi ya da bildiğiniz ama görmezden-duymazdan geldiğiniz şeyler mi? (Böyleyse bedeninizin size daha önceden de bazı fiziksel belirtilerle bir çok şeyi anlatmaya çalıştığını da fark edebilirsiniz)
Bu çalışmayı yaparken bir süre sonra zaten zihninizden koptuğunuzu ve bedeni dillendirdiğinizi göreceksiniz. Çalışma sonrasında kendinizi çok da didiklemeden deneyimin tadını çıkarın. Bedeninizin bir vorteks gibi, bir mikser gibi enerji alanını hareketlendirdiğini ve durumun farklı seviye ve pencerelerinde manzaranın değiştiğini görmeseniz bile bilin 🙂
Artık niyetinizin belirgin şekilde farkındasınızdır. O yüzden şimdi kendinizi akışa bırakabilirsiniz. Akışa bıraktığınızda; akışa nereden katıldığınızı, akışa karşı kürek çekip çekmediğinizi, akışın hızının ve yönünün sizin niyetinizle uyumlu olup olmadığını şimdi biliyorsunuz.
“Gideceği limanı bilmeyen gemiye hiç bir rüzgardan hayır gelmez” deyişini de hatırlatarak bitirmek istiyorum. Ne yapacağımızı bilemediğimiz zamanlarda, bir bilene, bedenimize sormaktan çekinmeyelim. Bu dünya hayatının tüm deneyiminden gelen bilgeliğiyle, ruhumuza ev sahipliği yapıyor. Daha ne olsun 🙂
Niyetiniz berrak, yolunuz açık olsun. Sağlıcakla kalın.