Çocuk danışanlarımla çalışmaların başlangıcında elbette önce anne ve babasından kısa bir bilgi alıyorum. Çocuğun doğumuna, hamilelik sırasındaki olaylara, genel olarak anne ve babanın bir çocuk sahibi olmayı düşündükleri zamanlara dair bazı kısa ve öz detaylar… Sonra çalışmaya geçiyoruz.
Çalışmaların konusu çok genel olarak anne ve babanın çocukta görmekten mutlu olmadıkları ya da çocuğun aile içerisinde eşlerin birbiriyle çatışmasına yol açan durumları veya davranışları oluyor. Dikkat dağınıklığı, saldırgan davranışlar, içe kapanıklık, derslerde soru soramama veya bildiği halde cevap verememe, inatçılık, dalgınlık, öfke patlamaları, kardeş çatışmaları, saygısız – duyarsız davranışlar, arsızlık, yalan söyleme, başkalarının eşyalarını karıştırma veya alma, tembellik(!), belli tür yiyeceklere düşkünlük, sinsilik, küsme ve içerleme, yanlış arkadaşlıklar(!) vb…Çoğu zaman anne ve babanın duruma yaklaşımında ve çocuğa karşı davranışlarında yaratılan değişimler, çocuğun da kısa sürede kendini toparlamasına yardımcı oluyor. Gerçekten de ebeveynler olarak çocuklarımıza bir “hayat” aktardığımızın farkında olmamız çok önemli.
Ne var ki çocuğun da bu hayata kendince bir var oluş planıyla geldiğini aklımızda bulundurmamız iyi olur. Bu plan mutlaka onun ( aslında hepimizin olduğu gibi ) hayatı boyunca işleyecek ve onu varması gereken yere götürecektir. Biz dışarıdan izleyenler bunu severiz veya sevmeyiz, beğeniriz ya da beğenmeyiz. Ruhun deneyimi içerisinde bunların önemi, ruhun olgunlaşma ihtiyacı çerçevesiyle belirlenir 🙂
Ne ebeveynler olarak kendimizi suçlamamıza ne de çocuklarımızı her ne sebeple olursa olsun suçlamamıza gerek yok. Ne suç var, ne suçlu, ne kurban, ne yargıç… sadece ruhumuzun deneyimi ve bu ihtiyaçları karşılarken aklımızı, bilincimizi ve vicdanımızı (ruhsal-tanrısal özümüzün kıvılcımı) kullanma sorumluluğumuz var.
Yaşamın içerisindeki her şey başlangıçtan beri bilgiyi depolayarak ve deneyimle yoğurarak ardından gelene aktarıyor. Düşünün milyarlarca yıllık evrimsel bir süreçte bedenimizi oluşturan hücrelerde nasıl bir bilgi birikimi var. Su moleküllerinin birlikte akmanın kolaylığını fark ettiklerinden beri nehirlerimiz, derelerimiz, şelalelerimiz var… Onlar yollarını buluyor da biz mi bulamayacağız 😉
Çocuklarımıza güvenimiz, kendimize güvenebildiğimiz kadardır. Burada bir eksik hissediyorsak önce kendimize bakarız ancak çocuğumuzun da kendi yatağını bulacağına, kavuşması gerekene eninde sonunda kavuşacağına iman etmekten de geri durmayalım 🙂
Sevgiyle ve çocukluk hayallerinizle kalın.