“NE EKERSEN ONU BİÇERSİN”
“NE EKERSEN ONU BİÇERSİN”

“NE EKERSEN ONU BİÇERSİN”

Bahar...
Bahar…

Pek çok toplumda bin yıllardır gözlenmiş ve deneyimlenmiş olanın felsefeye süzülmüş halidir bu cümlede anlatılan.

Gerçekten de ilk aklımıza gelen ” evet, buğday ekersek buğday yetişir ve buğday hasat ederiz” bilgisidir. Doğanın dinamiği içinde kimyanın, biyolojinin ve her türlü enerjinin birlikte hareketinden sonra ortaya fiziksel olarak elle tutulur ve gözle görünür, açıkça anlaşılır sonuçlar çıkar. Bu sonuçları 5 duyumuzla algılayıp akıl yürüterek sonuçlara varmamız kolaydır.

Peki ya hayatımızın bu kadar fiziğe dökülemeyen halleri? Toplumla, ailemizle, işimizle, aşkımızla, kendimizle ilişkilerimiz?

İşte burada zorlandığımızı hissediyorum. Ne ektiğimizi ve ne biçtiğimizi farketmediğimiz gibi, bir şey ekip biçtiğimiz hakkında bile bir fikrimiz olmayabiliyor. Bu cümle de ilkokul sıralarında “atasözlerimiz” başlıklı bir dersin içeriği olarak kalıveriyor aklımızda.

İnsanoğlunun tasarımı eğer yeniden yapılandırılacak olsa, tek isteğim hiç bir şeyi hatırlamasak bile ” ne ekersen onu biçersin” cümlesinin ne anlama geldiğinin tüm hücrelerimize yerleşmiş, kazınmış haliyle dünyaya gelmektir. Yaşamak ne hafif ve kolay olur o zaman 🙂

Benim bu cümlenin anlamını kavramam biraz zaman aldı. Üstelik bahçeli evimiz ve amcamların çiftçilik yaptıkları köyümüz sayesinde toprakla da haşır neşirdim. Bilirdim domates yemek için domates tohumları, mısır için mısır tohumları kullanılacağını ve ilkokulda öğrendiğim  bu güzel cümle tam olarak fiziksel ortamda hayat bulmuştu. Elbette öğretmenimiz bu cümlenin anlatmak istediği içrek bilgiyi de bize anlatmıştı..Hem de benzer öz deyişlerle..Örneğin ” Eden bulur” . Karma yasasını daha iyi anlatan bir deyiş daha yoktur sanırım. Karma derken sadece geçmiş yaşamları değil şimdiki yaşamımızı da kapsadığını hatırlatmalıyım.

Lise yıllarımdı. Babamla çatışmayla geçen yıllar içinde bilinçaltımda fena halde pekişen bir inanç oluşmuştu ve babamla her türlü iletişim çabamızda sürekli filiz verip büyüyordu. Bir türlü aklı başında konuşma yapamaz, kendimi anlatamaz, derdimi diyemez olmuştum. Çatışmalarımızın şiddeti artıyor, can yakıyordu. İşte o günlerden birinde deyim yerindeyse jetonum düştü 🙂 Bu inancımın benim kendim için ektiğim tohum olduğunu ve hayatımın nerelerinde nasıl dallanıp budaklandığını farkettim. Ektiğim tohum şuydu : Beni kimse anlayamaz! Off, ne kibir ama! Tabi bunun kibir olduğunu daha sonra farketmiştim. Ama ilk farkettiğim bu tohumun nasıl dallanıp budaklandığıydı. Bu inançla büyüyen ben, kendimi giderek anlaşılmaz kılmaya doğru ilerliyordum. Karşılıklı birbirimizi anlamaya yönelik fırsatları tepiyor, ” bana güvenmiyorsun”, “benimle ilgilenmiyorsun”, “beni anlamıyorsun” diye diye kendimi kapatıyor, ulaşılmaz ve anlaşılmaz bir yumak haline getiriyordum. Sonra da karşımdakine kızıyor, anlayışsız olmakla suçluyor ve benim de onları anlamaya ihtiyacım olduğunu, bunun karşılıklı olduğunu bilemiyordum. İnsanlar beni gerçekten de anlayamıyorlardı çünkü durumu anlaşılmaz hale getiriyordum. Onları da ben anlayamıyordum çünkü anlayış geliştirmem gerektiğinden habersizdim. Ama işte nihayet jeton düşmüş, idrak gerçekleşmiş ve kendim için kurduğum bu hapishanenin parmaklıkları birer birer yıkılıvermişti. Ohhh…çok şükür 🙂 Bu anlamda kendimi anlamaya başladığımda hayatımın sonraki yılları çok daha kolay yaşandı ve yaşanıyor.

Sizin de böyle ektiğiniz tohumlarınız var mı? Hiç farkında olmadan bir yerlerde ekip de unuttuğunuz tohumlarınız olabilir. Bunları farketmek için şimdi şu an yaşadığınız hayata bakmanız yeterli. Bir türlü yolunda gitmeyen aile ilişkileriniz, bir türlü değerinizin anlaşılamadığını düşündüğünüz iş deneyimleriniz, nedense size hiç uğramayan bolluk-bereket, sık sık yaşadığınız küçük kazalar vb. herşey size geçmişte ( ister geçmiş yaşamlarda ister bu yaşamınızda) ektiğiniz tohumları farketmeniz için buradalar. Önce bu tohumları farkedin, bu tohumdan gelecek olan verim ya da sonuç bundan böyle işinize yaramayacaksa o tohuma size öğrettikleri için teşekkür edip vedalaşın. Biraz toprağınızı temizleyip havalandırın ( dallanıp budaklanan kök veya sürgünlerin temizliği gibi,  bilinçaltınızı ve zihninizi temizleyin ). Artık yeni bir tohum ekebilirsiniz. Bu tohumdan elde etmek istediğiniz şey neyse onu gözünüzde en olgun haliyle canlandırın. Kim bilebilirdi ki minicik bir meşe palamudundan yayıla yayıla kocaman gölgeli ve neşeli bir meşe ağacı oluşacağını. Ama artık biliyoruz. İşte hayalinizdeki en olgun haliyle tohumunuzun sizi nereye götüreceğini görüyor ve bunu istiyorsanız, artık tohumunuzu ekebilirsiniz. Elbette onu büyürken yakından izleyeceksiniz. Zararlı otlarını ayıklayıp, zamanında sulayacak, toprağını arada havalandıracak ve besleyeceksiniz.

Bahar geliyor. 21 Mart bunun için en güzel günlerden biri. Bahçenizde ve özünüzde hayatın bereketli tohumlarını çoğaltma vakti 😉

Bu konuya başka yazılarla zaman zaman geri döneriz. Öyle çok şeyi kapsıyor ki.

Bir yanıt yazın