YUVADA OLMAK
YUVADA OLMAK

YUVADA OLMAK

Yuvaya doğru...
Yuvaya doğru…

Ana baba ocağından ayrıldığımız ve bir daha o andaki halimizle geri dönemediğimiz zamanlar vardır. Hani askere gidersiniz ya da hani öğrencisinizdir ve artık başka bir kentte yaşayacaksınızdır, hani evlenir eşinizle birlikte başka bir eve çıkarsınız ya da artık kendi başınıza yaşamak ister ve ayrı bir eve taşınırsınız…

Sonra günlerden bir gün ana baba ocağına geri dönersiniz. Ama kısa bir ziyaret için ama belirsiz bir süre için. Bir şey değişmiş gibi gelir size. Eşyalara bakarsınız, duvarlara, duvar boyalarına, duvarlarda asılan resimlere, mutfakta her zaman ortalıklarda olan küçük ev aletlerine, halılara. Kendinizi bildiniz bileli yaşadığınız, kim bilir nelere tanıklık etmiş olan odanız bile değişmiş görünür size. Muhtemelen hiçbir şey değişmemiştir. Ama yine de her şey eskiden olduğunun aynısı olsa bile bir yadırgama, bir yabancılama hissedersiniz. Geride bıraktığınız yuva ile döndüğünüz yuva aynı değildir.

İşte böyle anlarda kendimizin değiştiğini, eskinin aynısı olan şeylere bakan gözlerimizin eskisinden farklı şeyleri görüp algıladığını, duyularımızın aynı maddelere ilişkin bize artık farklı mesajlar verdiğini fark edebiliriz.  Giden siz, dönen siz değilsinizdir artık. Acemi hissedersiniz kendinizi, anne babanız sizin yokluğunuzda evdeki hâkimiyetlerini sanki daha bir artırmışlar gibi gelir size. Çöplüğün tartışmasız horozu onlardır. Sadece kendi odanızdayken biraz daha yuvada hissedebilirsiniz kendinizi. Belki bir kaç saat içinde ya da belki bir kaç gün içinde.

Aramızdan kaçımız buna benzer durumlar yaşadı, bu duyguları hissetti? Bilmiyorum. Ben kendi adıma benzer deneyimler yaşadım. Uzun bir seyahatten evime geri döndüğümde uzun yıllardır yaşadığım kendi evimi yadırgadım. Kendi odamı, yatağımı bile. Sanki “yuva” olmaktan çıkmıştı da bir süreliğine konaklayacağım kuru bir mekân haline gelmişti benim için. Odam ve yatağımla aynı gün barıştık. Evin tamamıyla hemhal olmam ise birkaç günümü aldı. Benim yokluğumda çoluk çocuk herkes evdeydi, günler olması gerektiği gibi yaşanıp geçmişti. Bense seyahate çıktığım gibi dönmemiştim geriye. Başka bir “ ben” dönmüştü yuvaya.

Bunu fark ettiğimde “ doğa boşluk sevmez” deyişinin anlamını da kavramış oldum. Her zaman bulunduğumuz mekânlardan ayrıldığımızda ve uzunca sayılabilir bir süre oralardan “yok” olduğumuzda, bu mekânlara daha önceden yerleşmiş olan bize ait enerjimiz de ortadan yok oluyor. Bu mekânlara her gün ya da sık sık girdiğimizde kendi enerjimizi tanıyor ve onun içinde kendimizi rahat hissediyoruz. Yuvada, güvendeyiz. Ne zaman ki enerjimiz o mekânlardan siliniyor, mekân bize biz mekâna yabancılaşıyoruz.

Regresyon çalışmalarının sonuna doğru hissedilen yuvada olma hissi, bizim özümüze ait enerjimizle yeniden birleşmemiz sonucu ortaya çıkıyor. Tam da bu yüzden derin bir anlayışla gelen şifaya yol açıyor. Varolan enerjimizin hemen tümü birbirine kavuşma sevinci yaşıyor.

Kutlu olsun!

Ruhun Seyir Defteri

 

Bir yanıt yazın